25 Haziran 2014 Çarşamba

GÜNEŞ IŞINLARI VE KORUNMA YOLLARI

Güneş ışınları içinde en önemlisi UV-A ve UV-B'dir. Her iki UV dalgası da kansere neden olurken, UV-A ozon tabakası tarafından emilmez, derinin derinliklerine kadar ilerler ve erken yaşlanmaya, bağışıklama sisteminin baskılanmasına neden olur. UV-B kısmen ozon tabakasıtarafından emilir, deride bronzlaşmaya ve güneş yanıklarına neden olur. UV-B ışınlarının gözde katarakt oluşumu ve deri kanseri ile ilişkisi saptanmıştır. Deri kanserinin oluşumunda hem UV-A hem de UV-B sorumlu olduğundan her iki ışın türünden de korunmak gerekmektedir.
Çocuklar ve adolesanların erişkinlere oranla, dışarıda kalma süreleri daha uzun olduğundan güneş ışınlarına maruz kalmak için daha fazla zamanları olmaktadır. Yaşam boyunca maruz kaldığımız UV ışınlarının %50'sinden daha fazlasını çocukluk ve ergenlik döneminde almış oluruz. Bu nedenle güneş ışınlarından korunmada, çocukluk ve ergenlik dönemi daha bir önem kazanmaktadır.Deri kanseri oluşumunda güneş ışınları kadar solar banyolar ve bronzlaştırıcı yataklar da önem taşır.

GÜNEŞ IŞINLARINDAN KORUNMA YOLLARI
Güneş ışınlarının etkili olduğu 10:00-16:00 saatleri arasında, özellikle de güneşin en zararlı olduğu 11:00-13:00 saatleri arasında güneşe çıkılmaması gerekir.
Güneş ışınlarının geçirgenliğini en aza indiren giysilerin tercih edilmesi gerekmektedir.
Sık dokunmuş kumaşlar, gerçek koton ve likra, koyu renkli giysiler güneş ışınlarını daha az geçirler. Islak ve streç kumaşlar geçirgenliği artırır. Bu nedenle kuru ve bol giysiler tercih edilmelidir.
Güneş için kullanılacak şapkaların da belirgin özellikleri bulunmalıdır; geniş kenarlı veya en ideali kulakları ve enseyi kapatacak şekilde kumaş içeren Lejyoner şapkası uygun olabilir. Bu tür şapkalar ile kulaklar, yanaklar, burun ve ense zararlı güneş ışınlarından korunmuş olur.
Güneş gözlükleri hem gözleri hem de çevresindeki deriyi güneşin UV ışınlarının zararından ve cilt kanserinden korur. Kullanılacak olan güneş gözlükleri % 99 oranında UV-A ve UV-B filtresi içermelidir. Kullanılan gözlüğün camları üzerine kaplanan kimyasal madde ile camların renk ve koyuluğuna bakılmaksızın koruma mekanizması geliştirilmiş olur. Kullanılan uygun gözlük camları ile gözler %80 oranında güneşin zararlı etkilerinden korunur. Yüz bölgesi; gözlükle birlikte yukarıda tarif edilen şapkalarla %65 oranında UV ışınlarından korunmuş olur.
Ağaç ve gölgelikler doğrudan UV ışınlarından korunmakta önemlidir; ancak UV ışınlarından tam korunma sadece doğrudan gelen değil, hem doğrudan hem de dolaylı (kum ve betondan yansıyan) ışınlardan korunma ile olur.
Güneş koruyucu kremlerin kullanılması bir korunma yöntemidir ve son yıllarda oldukça yaygın olarak uygulanmaktadır; ancak bunların da kullanma özellikleri vardır ve mutlaka diğer korunma yöntemleri ile birlikte uygulanmalıdır. Sadece güneş kremi kullanarak, başka bir önlem almadan uzun süre güneşte kalmak son derece zararlıdır.
GÜNEŞ KREMLERİNİN KULLANMA ÖZELLİKLERİ
Güneş kremleri güneşe çıkmadan 30dk önce vücuda sürülmeli ve iyice kuruması beklenmelidir. Böylece terleme ile kayıplar oldukça azalır.
Suya girip çıktıktan sonra, aşırı terleme ve havlu ile kurulandıktan sonra güneş kremi yeniden uygulanmalıdır.
Açık havada çalışıyor veya güneşte oyun oynuyorsanız güneş kremini mutlaka uygulayınız ve diğer koruyucu önlemleri de mutlaka uygulayınız (şapka , koruyucu giyisiler giymek gibi).
Güneş kremlerini kullanmadan önce iyici çalkalayarak karışmasını sağlayınız, daha çok sprey veya stik şeklindeki biçimleri tercih ediniz.
Yeterli miktarda güneş kremi sürdüğünüze emin olunuz.
Güneş kremini vücudunuzun her yerine eşit olarak, kalın bir tabaka halinde uygulayınız.
Özellikle kulaklar, ense, omuzlar, sırt bölgesi, diz kapaklarının arkası ve bacaklar unutulmamalıdır.
Göz çevresine uygulanırken göze temastan özellikle kaçınınız.
GÜNEŞ KREMİ SATIN ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR
Geniş kapsamlı, hem UV-A hem de UV-B koruyuculuğunu içeren ve en az 15 koruma faktörü ihtiva eden ürünleri kullanınız
Ürün etiketini dikkatlice okuyunuz, eğer suya girilecek ve aşırı terlenecekse suya dayanıklı bir ürün şeçiniz.
Para-amino benzoik aside (PABA) duyarlılığınız var ise bu maddeyi içeren ürünü satın almayınız.
Tüm güneş kremlerinin içerdiği kimyasallar aynı olmadığı için, sizde allerjiye neden olan ürün yerine içeriği farklı olan bir başka ürünü deneyiniz, güneş kremi kullanmayı allerji nedeni ile bırakmayınız.
Yüzünüz için; özellikle yüz için üretilmiş formülleri veya hiç yakmayan formülleri kullanınız.
Deriniz yağlı özellikte ise veya akneye (sivilce) eğiliminiz varsa su-bazlı formülleri tercih ediniz.
Daha pahalı olmasının daha etkili olacağı anlamına gelmediğini unutmayınız, tanınmış ve pahalı bir marka güzel görünebilir ve/veya güzel kokabilir; ancak ucuz bir üründen daha iyi koruyuculuk sağlayacağı düşünülmemelidir.
Ürünün son kullanma tarihine dikkat ediniz; çünkü kullanma tarihi geçmiş ürünlerin etkinliği azalmaktadır. 

24 Haziran 2014 Salı

YAZ GELDİ...YOLCULUK DÖNEMİ BAŞLADI. (BESLENME ÖNERİLERİ)

YOLCULUK ESNASINDA SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ

  1. Uzun yol seyahatlerinde sürücülerin kesinlikle uykusuz yola çıkmamaları ve sık sık mola vererek dinlenmeleri önemlidir.
  2. Mola verilen zamanlarda mutlaka kısa yürüyüşler yapılmalı ve hareketlilik sağlanmalıdır. Özellikle uzun uçak yolculuklarında ara sıra ayağa kalkıp dolaşılması, yolculuk sırasında çeşitli el, boyun ve ayak hareketlerinin yapılması önemlidir.
  3. Sürücüler uzun süre aç kalmaları durumunda dikkatleri daha çabuk dağılıp, baş ağrısı ve yorgunluk gibi sağlık sorunları ile karşılaşılabilmektedir. Aynı zamanda ağır bir öğünün ardından kan şekerinde oluşabilecek hızlı yükselme ile birlikte de aynı sorunlar yaşanabilmektedir. Bu nedenle sürücülerin azar azar ve sık sık beslenmeleri önemlidir.
  4. Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinler tercih edilmemeli, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kuru üzüm, erik ya da A ve C vitaminlerinden zengin ve evde hazırlanarak paketlenmiş taze meyve ve sebzeler tercih edilmelidir.
  5. Yolculuklarda sindirim sistemi rahatsızlıklarına ve gıda zehirlenmelerine maruz kalınmaması için yemek yeme amaçlı güvenilir yerlerin tercih edilmesi ve açıkta satılan yiyeceklerin kesinlikle tüketilmemesi gerekmektedir. Mümkünse yolculuk sırasında evde hazırlanarak paketlenen yiyeceklerin tüketimi tercih edilmelidir.
  6. Yolculuk sırasında dinlenme tesislerinde tüketim sıklığı az olan bazı gıdaların son kullanma tarihleri ile Tarım ve Köy işleri Bakanlığından izinli olup olmadığına dikkat edilmesi de önemlidir.
  7. Yemek yenilen yerlerin, kullanılan tabak, çatal, kaşık vb. nin temiz olmasına özen gösterilmeli, dinlenme yerlerinde mutlaka yemek yenilecek ise tavuk, balık gibi et yemekleri yerine pişmiş sebze yemekleri tercih edilmelidir. Çiğ sebze ve salataların tüketiminden kaçınılmalıdır.
  8. Sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte su ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Sıvı alımı amacıyla her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında aşırı kahve, çay tüketiminden kaçınılmalı, gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suları, kuşburnu, ıhlamur gibi bitki çayları tercih edilmelidir.

23 Haziran 2014 Pazartesi

MORPİD OBEZİTE (AŞIRI ŞİŞMANLIK)

Morbid Obezite (Aşırı Şişmanlık)
Vücut kitle endeksinin 40'ın üzerine çıktığı duruma morbid obezite denir. Morbid obezite metabolik hastalıklar grubunda kabül edilen bir hastalıktır.  Kişi, metabolizma ve fiziksel aktivite ile harcadığı enerjiden çok daha fazla yağ miktarı depoluyorsa, vücutta toplanan ve atılamayan bu yağ miktarı zamanla obeziteye sebebiyet verir. Obezite, kişinin ağırlığının boyuna oranla beklenen kilodan %20 daha fazlasına sahip olması demektir. Eğer kişinin ağırlık oranı beklenenden %60 fazla ise bu morbid obeziteye ve bunun sonucu olarak ciddi fiziksel ve psikolojik sorunlara sebebiyet verebilir.  MORPİD OBEZİTE (AŞIRI ŞİŞMANLIK)

Morbid Obezite İle İlişkili Hastalıklar 
Morbid obezite ile ilişkili hastalıklar arasında; koroner arter hastalığı, tip 2 diabet, hipertansiyon, kalp hastalığı, safra kesesi taşı, osteoartrit, göğüs ve kolon kanseri gibi bazı kanserler, serebral vasküler atak, uyku apnesi, hipoventilasyon sendromu, respiratuar bozukluklar, gastroözafagial reflü, depresyon, infertilite, idrar inkontinansı ve polikistik over sayılabilir.

Morbid obez kişilerde riski artan diğer hastalıklar şu şekildedir;
- Damarlara bağlı hastalıklar,
- Kanser,
- Şeker hastalığı,
- Solunum problemleri,
- İskelet ve kas sistemi rahatsızlıkları v.b.

21 Haziran 2014 Cumartesi

STRES VE BESLENME

STRES VE BESLENME

Günümüzde sağlık, insanın fiziksel, sosyal, duygusal durum gibi yaşamının bütün boyutlarıyla ilgili bir kavram olarak düşünülmektedir. Bu anlamda sağlık, yaşamdan memnuniyeti ve yaşam kalitesini içermekte ve kişinin kendisini geliştirmesini ifade etmektedir. Stres, kişinin yaşamdan memnuniyetini ve yaşam kalitesini etkileyen çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Stres anında, beyinde hipotalamus etkilenerek hormonal sistemde bazı değişiklikler meydana gelmektedir. Böbrek üstü bezlerinden adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonları salgılanır. Bu hormonların salgılanmasıyla kan şekeri, kalp atışları, metabolik hız, mide, bağırsak faaliyetleri ve kaygı düzeyinde artış gibi vücutta bazı değişiklikler olmaktadır. Salgılanan bu hormonların belirli bir miktarı organizma için yararlı iken uzun süreli ve fazla miktarda salgılanması yarardan çok zarar verici özelliğe sahip olmaktadır. Stres, yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ve yaşı, cinsiyeti, konumu, statüsü ne olursa olsun hiç kimsenin strese karşı bağışıklığı yoktur. Bu nedenle, stres konusunda bilgilenmek ve verebileceği zararların farkında olmak, gerek sağlığın korunması ve gerekse okul ve iş yaşantısındaki başarı açısından büyük önem taşımaktadır.
Yaşamımız süresince maruz kaldığımız sınavlar, hızla zorlaşan yaşam şartları, trafik sorunu, iş hayatı, insan ilişkileri gibi pek çok stres kaynağı vardır. Özellikle her yıl Türkiye'de milyonlarca genci ve ailesini etkileyen sınavlar en önemli stres kaynaklarından biridir. Stresli bir yaşam, çocuk ve gençlerimizin duygusal gerginlik hissetmesine, toplumla bütünleşememesine ve uyumsuz kişilik sergilemesine, başarılarının düşmesine ve bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Sınav stresinin çocuklar üzerinde daha yoğun hale gelmesine neden olan bazı faktörler vardır.
Anne ve babaların yüksek düzeyde başarı beklentisi ve çocuklarını daha başarılı olan arkadaşları ile sürekli kıyaslamaları, gençlerin sınavı başarmaya yönelik kaygı ve endişelerini önemli ölçüde artırmaktadır. Oysa ki ebeveynlerin çocuklarının neyi, ne kadar yapabileceklerini bilmeleri, başkaları ile mukayese etmek yerine daha gerçekçi bir yaklaşım sergileyerek belli bir alanda gösterdikleri başarılardan memnun olmaları ve bu yönde onları motive etmeleri, çocukların başarılı olmalarında son derece önemlidir.Ayrıca, sınavların sadece bilgiyi ölçmeye yönelik olmadığı, heyecanı kontrol etmeyi, performansı arttırmayı ve panik durumunu aşmayı da ölçtüğü unutulmamalıdır.
Sınava hazırlık aşamasında gençler tam bir yarış havasına girmekte, ders çalışma gerekliliği sosyal yaşantılarını en aza indirgemekte, artan stres nedeniyle daha gergin, huzursuz ve tahammülsüz hale gelmektedirler. Oysa ki uzun vadede stresin yaratacağı hasarlar asla küçümsenmemeli ve stresle başa çıkmanın en iyi yollarından birisinin bireyin kendine uygun ve zevk alacağı etkinlikler içinde yer alması olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle ebeveynlerin, sevdikleri sporla uğraşmaları ve egzersiz yapmaları konusunda çocuklarını teşvik etmeleri, hobileri ile ilgilenmelerine yardımcı olmaları önemlidir. Gelişmiş fiziksel kondisyon, stres kaynaklı toksinlerin vücuttan atılmasında, vücutta neden olacakları hasarın önlenmesinde ve metabolizmanın düzenli çalışmasında etkin rol oynar. Günde 30 dakika yapılacak düzenli egzersiz (tempolu yürüyüş, koşma, bisiklete binme vb.) sınavlara hazırlanan gençlerde hem stresin azaltılmasına hem de fiziksel egzersiz sonrası salgılanan bazı maddeler nedeniyle öğrenmenin kolaylaşmasına neden olacaktır.
Okul yaşantısına ek olarak öğrencilerin büyük çoğunluğunun dışarıdan ek yardım almaları, bunun için ailelerin maddi olanaklarını zorlamaları ve dışarıdan yardım alamayan öğrencilerin de çoğunlukla kendilerini sınava hazırlanma ve kazanma konusunda daha yetersiz ve desteksiz hissetmelerine neden olmaktadır. Bu durum, gençlerde sınav stresinin daha yoğun hissedilmesine neden olmakta ve çalışma performanslarını negatif yönde etkilemektedir. Olumsuz sınav sonuçları nedeniyle de beklediğini elde edemeyen gençlerde suçluluk ve yetersizlik duyguları gelişebilmektedir. Bu konuda ebeveynlerin son derece dikkatli olmaları, sınav sonuçları ne olursa olsun çocuklarının özgüvenlerini kaybetmemeleri konusunda destek olmaları gerekmektedir.
Ülkemizde özellikle 6. sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar öğrencilerin yaşadıkları uzun ders çalışma ve sınava hazırlık süreleri onların bedensel ve zihinsel yorgunluğunu artırarak çalışma performansını azaltmaktadır. Bu süre zarfında, çocukların bedensel ve zihinsel yönde gelişimlerine destek olunmalıdır. Yeterli ve dengeli beslenme, özellikle büyüme çağındaki çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından son derece önemlidir. Fiziksel ve zihinsel performansın arttırılmasında;
Bütün gece süren açlıktan sonra güne yeterli ve dengeli yapılan bir kahvaltı ile başlanması,
Rafine şeker tüketimini mümkün olduğunca azaltarak kan şekerini dengeleyici kompleks karbonhidrat kaynaklarının (kuru baklagiller, tam tahıl ürünleri vb.) tüketiminin arttırılması,
Kuru baklagiller, kuru meyveler, pekmez, tahin, yeşil sebzeler gibi demirden zengin besinlerin yeterli miktarlarda alınması,
Sinir sisteminin çalışmasında etkin B vitaminleri, magnezyum ve biotinden zengin besinlerin (tam tahıl ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, ceviz, badem, fındık gibi yağlı tohumlar vb.) tüketiminin arttırılması,
Bağışıklık sistemini güçlendirici C vitamininden zengin (portakal, yeşil biber, patates gibi) ve beta karotenden zengin besinlerin (havuç, koyu yeşil yapraklı sebzeler, sarı- turuncu meyveler) tüketiminin arttırılması,
Ders çalışırken, şeker ve şekerli besinler, cips, kuruyemiş, gazlı içecekler gibi besinler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyvelerin tercih edilmesi,
Günlük kafein tüketiminin en fazla 2 fincan kahve ile sınırlandırılması,

Strese bağlı vücutta oluşan toksinlerin atılmasını kolaylaştırmak amacıyla günde en az 8-10 bardak su tüketilmesi önerilmektedir.

10 Haziran 2014 Salı

MENOPOZ DÖNEMİNDE BESLENME

Menopoz Dönemi Ve Beslenme

Menopoz, kadında doğurganlık yeteneğinin kaybolduğu dönemdir. Menopozun bir hastalık olmadığı, sağlıklı kadının yaşamının doğal bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Ancak östrojen hormonunun düzeyindeki azalma nedeniyle oluşabilecek şişmanlık, osteoporoz (kemiğin zayıflaması), kalp-damar hastalıkları gibi sağlık sorunlarına dikkat edilmesi gereklidir. Genellikle menopoz yaşı 48-55 olarak belirtilmektedir. . 40 yaştan önce menopoza girmek,"erken menopoz" olarak tanımlanır. 40 yaşından sonra kadınlarda, önce yumurtlamanın azalmasına bağlı olarak düzensiz adet kanamaları, aralıklı ateş basma ve terlemeler, psikolojik değişiklikler ortaya çıkmaya başlar. Daha sonra yakınmalar giderek artar ve adet tamamen kesilir.Şişman kadınlarda daha erken görülebilmektedir. Beslenme durumu, sosyo ekonomik durum, aşırı alkol alımı ve aşırı kahve içilmesi menopozu etkileyen faktörler arasındadır.
 
Menopozda Beslenme İlkeleri
 
Menopoz sonrası sağlığın korunmasında ve kaliteli bir yaşam sürdürülmesi için beslenme ve yaşam şeklinin önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Araştırmaların sonuçları menopoz sonrası kadınlarda besin gereksinmesinin, genç kadınlardan farklı olduğunu göstermektedir. Bu dönemde kadınlarda oluşma riski yüksek olan şişmanlık, kalp-damar hastalıkları ve osteoporoz gibi hastalıkların gelişimini önleyici, koruyucu veya tedavi edici diyetlerin hazırlanması gereklidir. Bireysel beslenme programları düzenlenirken, hipertansiyon, dislipidemi ve diyabet vb. kronik hastalığı olan kadınlara diyetisyen tarafından özel diyet önerilerinde bulunulmalıdır.
 
Yağ tüketimi azaltılmalı
 
Menopoz sonrası kadınlarda diyetle alınan günlük enerjinin en fazla %30’u yağdan sağlanmalıdır. Toplam yağ, doymuş yağ ve kolesterol içeriği düşük bir diyet uygulayın.
 
Beslenmede  yağı azaltmanın yolları:
 
• Kırmızı etin yerine derisiz tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir.
• Etler görünen yağlarından temizlenmelidir
• Et yemeklerine ilave yağ eklenmemelidir
• Besinlerin yağı azaltılmış, olanları tercih edilmelidir
• Yağ içeriği yüksek (özellikle margarin içeren) bisküvi, kraker ve 
keklerin tüketimi azaltılmalıdır.
• Yemekler hazırlanırken yağda kızartma yerine ızgara, fırında 
pişirme ve haşlama yöntemleri uygulanmalıdır
• Fast-food türü besinlerin tüketimi azaltılmalıdır.
 
Enerji  içeriği düşük, besleyici değeri yüksek besinler tüketilmeli
 
Diyetin karbonhidratlardan gelen enerjisi %55-60 olmalıdır. Basit şeker tüketimi azaltılmalıdır. Basit şekerlerin (çay şekeri, reçel, bal vb.) yerine kompleks karbonhidratlardan (tahıllar, kurubaklagiller, patates vb.) zengin besinler tercih edilmelidir. Basit şekerler sadece enerji sağlarken, kompleks karbonhidratları içeren besinler ile enerjinin yanı sıra vücut çalışması için gerekli olan protein, vitamin, mineraller ve posa sağlanmış olur.
 
Kafein tüketimi sınırlandırılmalı
Çalışmalarda kafein kullanımında olumsuz etkileri görülmektedir. Kafeinli besinler sıcak basmalarını ve uyku problemlerini arttırır. Bu yüzden kafeinsiz kahve tercih ediniz. Çay ve kahve içmek isterseniz; çayı 2 bardak, kahveyi 1 fincan ile sınırlandırınız.
 
Alkol ve Sigara içilmemeli
 
Alkolün de menapoz döneminde olumsuz etkileri görülmektedir, alkol kullanan menopoz döneminde ki bayanlarda yorgunluk ve depresif durumların arttığı görülmüştür.
 
Kalsiyum içeriği yüksek besinler tüketilmeli
 
Menopoz döneminin en büyük problemi kemik erimeleridir. Bu yüzden gün içinde yeteri kadar kalsiyum ve D vitamini aldığınızdan emin olun. Gün de 2-3 porsiyon süt ( yerine yoğurt, ayran kefir, probiyotik yoğurt, cacık) tüketmeye özen gösterin. D vitaminin vücutta aktif hale gelmesi için güneş  ışınlarından yeterince yararlanılmalıdır (15-30dk/gün). 
 
Tuz tüketimi sınırlandırılmalı
 
Ayrıca tuz tüketimine dikkat edilmelidir, fazla tüketilmesi ödem, terleme ve ateş basmalarını arttırabilir, idrarla kalsiyum atımını hızlandırabilir.
 
Fiziksel aktivite arttırılmalıdır!
 
Bu dönemde fiziksel aktivite çok önemlidir. Düzenli yapılan egzersizlerin menapoz belirtilerini azaltmakta ve kilo kontrolünde olumlu etkisi vardır.


VÜCUT BİLEŞİM ANALİZİ - (BİA TANİTA)

Vücut Bileşim Analizi (BİA)
 
Bazal metabolizma hızı, vücut yağ, kas ve su oranları,  “Vücut Bileşenleri Ölçümü” tekniği kullanılarak incelenmekte, bireylerin beslenme alışkanlıkları ve genel durumları değerlendirilir. Program süresince aralıklarla tekrarlanan bu ölçüm ile, kilo kayıplarının hedeflendiği gibi yağdan olup olmadığı takip edilmektedir.


9 Haziran 2014 Pazartesi

SAÇ MEZOTERAPİSİ

SAÇ MEZOTERAPİSİ NEDİR?
 Saç Mezoterapisi saç dökülmesine karşı , saç köklerini  büyüme faktörleri,vitamin ve mineral kompleksleri ile canlandırmak için  cildin orta tabakasına uygulanan bir tedavi yöntemidir.  Saç Mezoterapisi, kıl köklerini besleyen vitaminlerin, antioksidanların ve kan dolaşımını arttırıcı ilaçların 2veya 4mm ,özel  bir enjektör vasıtasıyla direkt kıl köklerine verilmesine dayanır.
SAÇ MEZOTERAPİSİ NASIL UYGULANIR?
Mezoterapi dökülmeyi iyileştirmek ve kontrol altına almak için ek bir yöntemdir. Sonuçlar yüz güldürücü ve kalıcıdır. Mezoterapi, yararlı ürünleri doğrudan ilgili dokuların etrafına veren bir tıbbi tekniktir. Ufak dozlar halinde deri içine enjeksiyonlar yapılır. Dermis içine yapılan bu enjeksiyon, hücresel metabolizmayı uyarır ve dokuları canlandırmak için uygun zemin hazırlar.

SAÇ MEZOTERAPİSİ KİMLERE UYGULANIR? SEBEPLERİ NELERDİR?
 5 ila 10 seans sonrasında saçlardaki dökülme çok iyi bir şekilde azalmış olur.
Saç Mezoterapisi, hem kadına hem de erkeğe başarıyla uygulanabilmektedir. Mezoterapiden fayda gören saç dökülmeleri; strese bağlı, mevsimsel, metabolik nedenli saç dökülmeleri ve gebelik sonrası ani saç dökülmeleri olarak sıralanabilir. Özellikle kıl kökünde bir küçülmenin gözlendiği ve kılın oluşum ve büyüme evresi olan "anajen evresinde" kısalmanın saptandığı "androjenik alopesilerde (erkek tipi saç dökülmesi)" mezoterapi uygulanması faydalıdır.


SAÇ MEZOTERAPİSİNİN FAYDASI NEDİR?
Hormonal ve genetik saç dökülmelerinde ise bu yöntem destek tedavi olarak tercih edilebilir. 
Saç gelişimi için gerekli olan eksiklerin giderilmesiyle daha dolgun, hacimli ve parlak saçlara sahip olunur..
1. Saç dökülmesini durdurmaya yardımcı olur
2. Saç tellerinin hem daha kalın, hem de hacimli, canlı ve uzun ömürlü olmalarını sağlar
3. Dökülmeye eğilimli saçları güçlendirerek dökülme olasılıklarını düşürür
4. Zayıf, cılız tüylerin saç tellerine dönüşümüne yardımcı olur
5. Saçların anagen fazını uzatır
6. Uyku evrelerinde olan saçların anagen faza geçişlerini hızlandırır
7. Saçlı deriyi güçlendirir, daha sağlıklı ve uzun ömürlü saç telleri üretmelerini sağlar.
8. Saçlı derinin beslenmesini artırır. Hasar görmüş bölgenin damarlanmasını arttırarak beslenmesine katkıda bulunur. Daha iyi beslenmiş bu alanlarda daha sağlıklı saç tellerinin oluşumuna yardımcı olur.
9. Saçlı deride ısı artışı sağlar, kanın göllenmesine sebebiyet verir.

Saç Mezoterapisinin koruyucu ve güçlendirici bir tedavi yöntemi olduğunu asla unutmamak gerekir.  Mezoterapi mevcutta zaten var olan saç tellerinin daha kalın , canlı, hacimli ve uzun ömürlü olmalarını sağlamaya yarar. Dökülmeyi engeller.
SAÇ MEZOTERAPİSİ NEZAMAN UYGULANIR?
Saç mezoterapisi genellikle saçların geri kazanılması aşamasında etkili olan bir yöntemdir. Saçlar dökülmeye başladığı esnada uygulama yapılır ise saçların tamamen dökülüp kel kalınmasını önleyen etkili bir yöntemdir.
el karışım kılcal damarlar vasıtası ile tüm saçlı 2- Saç kalitesini arttırmak (3- Yeni saç çıkışını aktif hale getirmek 
MEZOTERAPİYE DESTEK TEDAVİLER 
-Mezoterapi seanslarıyla beraber ek yöntemler destek amaçlı uygulanabilir
-Şampuan, tonik, serum  gibi dışardan yapılan uygulamalar ek olarak önerilebilir.
-Özellikle erkeklerdeki androgenetik dökülmede bir ilacın kullanımı gereklidir.
-İlaç tedavileri saç dökülmeleri kısa zaman önce başlamış olanlarda (5 yıl), önden açılması ve tam kelliği bulunmayan erkeklerde daha etkilidir. İlaç tedavisi mutlaka doktor önerisiyle ve resmi makamların onayladığı ilaçlarla yapılmalıdır.

SAÇ MEZOTERAPİSİNDE ETKİ SÜRESİ;
Saç Mezoterapisinin  etkisi  çoğunlukla 3. Seanstan itibaren görülmeye başlar.Genelde  ilk seanstan sonra  saçlarda bir miktar dökülme olur.Bu durum olağan bir durum olup kesinlikle tedaviden ümit kesilmemelidir.2.seanstan sonra bu dökülmeler duracak ve daha güçlü saçların çıkması ile neticelenecektir. Kişinin kendi mevcut saçları daha sağlıklı bir görünüme kavuşmuş olur. 

2 Haziran 2014 Pazartesi

Sıfır Beden mi? (Aşırı Zayıflık) Sağlıklı Beden mi?

 Sıfır Beden mi? (Aşırı Zayıflık)  Sağlıklı Beden mi?
Çağımızın en önemli sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık (obezite), teknolojinin getirdiği yaşam şekli ve ayaküstü beslenmenin ağırlık kazanmasıyla gün geçtikçe artmakta ve kişilerin yaşam kalitelerini düşürmektedir. Bir yanda değişen beslenme alışkanlıkları diğer yanda medyanın güzelliği "sıfır beden" gibi ölçülere indirgeyen anlayışı, özellikle gelişme çağındaki çocuk ve ergenler üzerine psikolojik ve fizyolojik olarak olumsuz etkiler yaratmaktadır. Manken diyetleri, mucize diyetler, şok diyetler gibi hızlı kilo kaybına neden olan ancak uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açabilen diyetler, medyatik ve ticari amaçlar nedeniyle yaz aylarına yaklaştığımız şu günlerde sıklıkla gündeme gelmekte ve pek çok genç tarafından sıfır beden olma isteğiyle bilinçsizce uygulanmaktadır. Ergenlerde bir moda haline gelen sıfır beden tutkusu aslında sağlığı önemli ölçüde tehdit eden bir durumdur. Ergen; kendini kanıtlama, kabul ettirme, beğeni toplama isteğinin en üst seviyede olduğu bir dönemdedir. Ergenlik dönemi, fiziksel büyüme, psikolojik ve sosyal gelişimin olgunluğa eriştiği bir dönemdir ve özellikle 11-16 yaşları arasında boy uzunluğu hızla artmaktadır. Genellikle 2-3 yıl süren bu büyüme atağı sırasında, erişkin hayattaki ağırlığın yaklaşık yarısı ve total kemik kitlesinin de yaklaşık %37'si kazanılır. Bu dönemde büyüme hızını yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite yakından etkilemektedir. Büyüme ve gelişim hızının artması ile birlikte gencin dikkati vücudundaki bu değişime odaklanır. Bu dönemde bedensel açıdan hoşnut olunacak bir vücut yapısına sahip olmak en önemli ihtiyaçlarından birisidir. Özellikle genç kızlar, yaşıtlarınca beğenilen ince bir vücuda sahip olma isteğiyle, bilinçsizce ve kontrolsüzce çevreden duyduğu çok düşük kalorili zayıflama diyetlerini uygulayabilmektedir. Ancak bu durum, büyüme ve gelişmede duraklama, adet yaşında gecikme ve adet düzensizlikleri, iskelet sisteminin gelişiminde anormallikler gibi pek çok sağlık probleminin gelişimine neden olabilmektedir.
Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetleri ayrıca; baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık sorunlarına da neden olmaktadır. Bu diyetler,bireyin bazal metabolizma hızının düşmesine, diyetin bırakılması sonrasında hızla verilen kiloların geri alınması nedeniyle de bireylerin sürekli zayıflama diyeti uygular hale gelmesine neden olmaktadır. Sıfır beden olma isteğiyle gelişebilecek en tehlikeli sağlık sorunlarından biri de halk arasında "manken hastalığı" olarak bilinen anoreksia nervozadır. Yeme davranış bozukluğu ile karakterize bu ruhsal rahatsızlık, bireyin sürekli kilo vermeyi istemesi, kilo almaktan korkması, normal vücut ağırlığının çok altında olmasına rağmen bilinçaltına "ne kadar zayıf olursam o kadar güzel olurum" anlayışının yerleşmesi ve yemeyi reddetmesidir. Oysa ki, obezite gibi aşırı zayıflık da önemli bir sağlık sorunudur ve pek çok hastalığın gelişimine zemin hazırlamaktadır.
Aşırı zayıflık, özellikle bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hastalıklara karşı direncin azalmasına, vücut fonksiyonlarının işleyişinde bozukluklara, kronik yorgunluk ve halsizliğe, çalışma veriminde ve yaşam kalitesinde azalmaya neden olur.Dünya Sağlık Örgütü ne göre yetişkin sağlıklı bir insanın Beden Kitle İndeksi (BKİ) en az 18.5 olmalıdır. BKİ, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (m2) karesine bölünerek hesaplanır. Yetişkin bireylerde en küçük giysi bedeni olarak bilinen 36 bedenden çok daha küçük olan 32 beden olarak nitelendirilen sıfır beden, BKİ'nin 14-16 arasında olmasıdır ve bu son derece sağlıksız bir vücut ağırlığına sahip olunması anlamına gelmektedir.